Yalnızlar Treni

Çarşamba, Haziran 28, 2006

Bir Kaç Kadın


Bir kaç 'çalışan' ve 'güçlü' kadındık....

Güçlü olduğumuz için işimizi kendimiz halletmeye alışmıştık. Ailelerimiz öyle yetiştirmişti bizi. Sonra üniversite... Hemen arkasından iş hayatı... Evdeki ampül, kırık menteşe, gece yarısı tutan böbrek taşı ağrısı vız gelir tırıs giderdi bize. Bir erkeğe gereksinim duymadan, hayatımızı pekala da sürdüren cinstendik hepimiz... Faturalarımızı kendimiz yatırıyor, döndürüyorduk işte bir şekilde çarkımızı. Ayrıca kendi ağırlığımız yetmezmiş gibi çevremizde kim varsa onlarıda sırtlanıyorduk... 'Özgür'dük. 'Dimdik'tik. 'Güçlüydük'. Aşık olduğumuzda hissederek yaşıyorduk... Öyle kurallar, büyük beklentiler filan yoktu. Kimseye problem çıkarmıyorduk. Bütün gün, eşşşek gibi çalışıyor, sevgilimizin canı istedi diye de, işten çıktıktan sonra, gidip alelacele hazırlanıp, bizi evden almasına gerek bile bırakmadan, neredeyse ona gidiyorduk.

Onun yani sevgilimizin haberi bile olmuyordu çoğu zaman sorunlarımızdan. Para var-yok, regl ağrısı, sistik ilacı, cüzdanım çalındı gibi geceleri bizi uykusuz bırakan kıvranmalarımızdan. Birinin bize acıması en son istediğimiz, 'şey'di çünkü. Sonra bir bakıyorduk ki, hakikaten kimse bize 'Hiiç' acımıyordu. 'Ağlamayan çocuk ve meme' hesabı. Zamanla görevimiz haline dönüşüyordu. Artık dayanamayıp da, içimizdekileri birazcık dile getirecek olsak, 'Aman Tanrım!' : Sorunlu, kaprisli, feminist, tahammül edilmez, bunalımlı filan oluyorduk. Çaresiz sesimizi kesip yola devam ediyorduk, 'bu nedenle' terkedildiğimizde. Sonra bir duyuyorduk ki, o, salağın salağını bulmuş. Neyi var neyi yoksa sermiş yeni ve sorunsuz(!) sevgilisinin önüne.

Bir de bizden farklı durumda olan kadınlar vardı. Hani şu 'Zayıf!' olan kadınlar. Erkeklere bağımlı olanlar. Bir erkek olmadan var olamayanlar. Çalışmayan; 'anlamadığı'(!) faturalarla 'nereden yatırılmış' diye kesinlikle uğraşmayan. Torba taşıyamayacak kadar nazenin olduğu için alışverişe bile yalnız gitmeyen. Hep yorgun, başı ağrıyan. Kendini altın tepsiler içinde sunan. Lütfeden ve lütfettiği için de kredi kartı limitini sonuna kadar dayayan. Ama hep huysuzluk eden. Hiçbirşeyi beğenmeyen. Asla mutlu olmayan. Doymayan. Teşekkür etmeyen... Minnet, vicdan azabı duymayan. Kıskançlık krizleri geçirerek kocasının, sevgilisinin hayatını karartan. Boşanırken adamın çoraplarına kadar soyup alan. Doğurduğu çocuğa bakmaktan aciz olduğundan, illa ki bakıcılar tutturan. Bütün gün o cafe sizin, bu butik bizim, kuaför'dü, kıl'dı, sporcenter'dı, gezip duran. Akşamda eve gelir gelmez 'yemek yok canım, bu gece nereye yemeğe gidiyoruz?' diye soran. Annesinin bir tanesi, pamuklar içinde yaşamaya devam eden.vs.vs.

Bu nedenle çökmeyen, buruşmayan, yıpranmayan...

İşin ilginci daha DEĞERLİ olan...

VE GERİDE KALAN BİR KAÇ KADINDIK BİZ!....


(Mail kutuma gelen ve çok hoş bulduğum bu yazıyı sizlerle de paylaşmak istedim.)
posted by Makinist at 28.6.06

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home