Yalnızlar Treni
Cuma, Mart 27, 2009
KIRGINIM
Nasılda,yorgunum
Yıllar,ne çok hırpalamış benliğimi...
İçimdeki aydınlık;
Dışımda titrek bir akis olmanın
ötesine gidemiyor...
Aslında ötesi varmı? bilmiyorum
Ötelerle de,ilgilenmiyorum.
Hem ötelenmeye de alıştım....
Şiddetli rüzgardan sonra kırılan;
yeryüzündeki,bütün filizlerin mahsunluğu var
üzerimde....
Belki rüzgara küstüm...Belki de,
dalgalara küskün kıyıların yılgınlığıdır
üzerimdeki....
Ya da;gecenin gündüze kavuşma sevdasının;
imkansızlığıdır;yaşama dair umudum....
Hayattan ne umduğumu dahi ınuttum..
Bir şansızlığım unutmadı beni;bir de
hoyrat zaman...
Yıllar çok hırpaladı benliğimi;nasılda
yorgunum yaşamaktan...
Belki de yaşamak için savaşmaktan.......
Salı, Şubat 05, 2008
BENİM MUCİZEMSİN SEN
Aslında içinde çok gizemler taşıyan, kendini olduğundan çok farklı gösteren , içinde fırtınalar kopsa bile asla dışarıya belli etmeyen, yüreğine yılları sığdırmış can arkadaşım...
İnan bana beni bana verdin tekrar.. İnsanlardan yediğim darbelerden sonra kendime gelmem imkansız gibi birşeydi.. İşte bu mucizeyi sen başardın.. Kendini yorgun hissetsen bile, başarı senden kaçsa bile, bir hayal yok olsa bile, göz yaşları gözünü yaksa bile, kimse gayretini farketmese bile, nankörlük ödülün olsa bile ve hatta herşey, hiçbirşey olsa bile, vazgeçmeyip yeniden başlarsın.. İYİKİ VARSIN HAYATIMDA.. TÜM MUTLULUKLAR SENİN YANINDA OLSUN!
Salı, Ocak 29, 2008
AÇ KAPIYI YANLIZLIK
Al beni sisli mağrur ve gizemli Koynuna
Birtek sen anlarsın beni
Sen anlarsın benim yalnızlığımı
Kimsesizliğimi
Kırılan kalbimi kaybettiğim
Umutlarımı
İçimdeki kopan fırtınaları
Düşüpte çıkamadığım dipsiz
Karanlık kuyuyu
AÇ KAPIYI YALNIZLIK
Salı, Aralık 05, 2006
Küçük bir mutluluk
En derin mutsuzlukların içinde bile,
Çarşamba, Kasım 15, 2006
GİTMEK ZAMANI
Kalmamışsa yürekde sevgiKalmamışsa dizlerinde dermanYoksa etrafında sana
Elini uzatıp gitme kal
diyenin
Vakit o vakittir
Gitmek gerekir istemesende
GELDİĞİN GİBİ SESSİZCE BİLİNMEZLİKLERE DOĞRU
Melek
İyi ki Varsın
Bu deniz filiz dir. Yeşilinin taze kokusu,yenidoğuşların müjdecisidir. Emekle beslenir, meyveleri çeşit çeşit renk renk dir. Bu deniz paylaşımdır. LOKMA ağzındayken, kursağı boş olanları düşünmektir. Binlerce deniz yıldızı sahile vurduğunda, " hangi birini okyanusa geri göndereceğiz " demektir. Bir tanesi için bile çok şey farkettiğini bilmektir. Bu deniz " SEVGİ " dir... Her harfinin hakkını vererek söylemek, değerini bilerek yaşamaktır. Sözde değil ÖZDE SEVMEK tir...Bugün kaç kişiye "iyi ki varsın" dediniz. Hayatlarımıza zaman eklenirken, zamanlarımıza hayat eklemeyi unutmayalım.
Pazartesi, Kasım 13, 2006
Savaşçı
Cuma, Kasım 03, 2006
Yanlızlık Çemberinde
Günlerim her zamanki gibi karanlık yine
acı ile geçiyor saatler özlem ile
ne zaman dalmıyor ki gözlerim senli sensizliklere
durmuyor gözyaşlarım yalnızlık çemberinde.
Yorulmuyor hayat dert çile vermeye
şarkılar yoldaşım sigaramla birlikte
tükenmek bilmeyen bir boşluğun içinde
savruluyorum rüzgarla birlikte
farkında olmadan yalnızlık çemberinde.
Nedeni yok belki bu sensizliğin
ya da bana verdiğin bu ayrılık yelinin
sana yazdığım ilk şiiri hatırlar mısın
Ayrılıktı adı
ayrılmam dediğin ayrılık
yıkılmıştı o gün dünyam
gözümde yalandı herşey sevda bile
yıkmam demiştin
ama bıraktın beni yalnızlık çemberinde.
Şimdi soruyorum kendime
neden sen, neden sevdim diyorum
oysa ne mutluydum senden önce
aradığım, aramasını beklediğim,
düşündüğüm kimse yoktu
mutluydum yine de yalnızlık çemberinde.
Şimdi ise perişanım
hasret rüzgarlarını saldın üstüme
çaresizliği tanıttın
derman bulamıyorum şimdi dertlerime
öyle acımasız ki şu hayat
gelmiyor ecelim YALNIZLIK ÇEMBERİNDE...
Pazar, Ekim 08, 2006
Kendine Güven! Kimseye İhtiyaç Duyma!
Bazen sevgiyi bulduğumuzu sanıyoruz; yanılıyoruz, yanılıp aldatıyoruz kendimizi. Bulduğumuzu sandığımız sevgi, gerçek bir sevgi değil çünkü. Maliyeti ise çok ağır. Oysa yapılması gereken tek şey; iç eğitimimizi tamamlayarak kendimize güvenmeyi başarmak. İşte bunu yapabilirsek başkalarının onayına ve sahte sevgisine ihtiyacımız kalmaz. Hayatta bir duruşumuz olur, kendimizi severiz. Ve bizi anlayacak birileri mutlaka çıkar, dilencilik yapmaya gerek kalmadan seviliriz.
Pazar, Eylül 17, 2006
Umutların Bitişi
İnsanın hayattan beklentisi bittiği zaman rûhen ölüyormuş. Son zamanlarda bunu daha iyi anladım. Bugüne kadar ara ara karamsarlığa kapıldığım olmuştu ama, arkasından kendimi toparlamam fazla uzun sürmemişti. Sanki başka boyuta geçmişim de bu dünyadaki bedenimi seyre dalmış gibi hissediyorum kendimi.
Hayat denen şeyin acımasızlığını çok önceleri öğrenmiştim, ama insanların kalleşliğini, çıkarcılığını, hep bana-cılığını bilmeme rağmen, maalesef, son zamanlarda daha iyi anladım. Bu dünyada insana kendinden başka dost, arkadaş ve hatta akraba yok.
İnsanları ve de tüm canlıları çok seviyordum, istiyordum ki herkes mutlu olsun, birinin ihtiyacı olduğunda ben o kişinin derdine çare olayım, birilerine yardım etmek, bir işe yaramak mutlulukların en büyüğüydü benim için. Ama şu an tüm duygularım öldü ve beraberinde ruhumu da beraberinde öldürdü. Bu kadar çaba niye? Bu kadar çırpınış neden? Kim için..? Karşılığı kocaman bir HİÇ uğruna!.. İşte acımasız hayat ve insanlar, bir sokak çöpcüsü gibi tüm umutlarımı, tüm hayâllerimi süpürüp gittiler.
Ve ben artık, rûhu ölmüş, bedeni yaşayan bir ölüden farksız bir insanım.
Hayallerinizi ve umutlarınızı kim olursa olsun yok etmelerine asla müsaade etmeyin. Kendi bildiğiniz doğrunuz ve hayatınız için vereceğiniz kararlar yanlış dahî olsa, sizin doğrularınızdır. Hayatınızı kendi istediğiniz doğrultuda yaşamanız dileğiyle.
Salı, Ağustos 08, 2006
Değer
Pazartesi, Ağustos 07, 2006
Günü Yaşamak
Gözde yaş yoksa, ruhta gökkuşağı oluşmaz.
Günün her saatini, dün olduğundan daha iyi olabilmek için kullanmalı insan. Büyük ruhlar acılarını sessizce çeker. Hiçbir zorluk çok büyük değildir; yeter ki onu küçük parçalara bölmesini bilsin insan. Her insanın yaşamı Allah'ın eliyle yazılmış bir peri masalıdır.
Dün bitti BUGÜNÜ YAŞAMALIYIM!...
Salı, Temmuz 25, 2006
Arayışlar
Çarşamba, Haziran 28, 2006
Bir Kaç Kadın
Güçlü olduğumuz için işimizi kendimiz halletmeye alışmıştık. Ailelerimiz öyle yetiştirmişti bizi. Sonra üniversite... Hemen arkasından iş hayatı... Evdeki ampül, kırık menteşe, gece yarısı tutan böbrek taşı ağrısı vız gelir tırıs giderdi bize. Bir erkeğe gereksinim duymadan, hayatımızı pekala da sürdüren cinstendik hepimiz... Faturalarımızı kendimiz yatırıyor, döndürüyorduk işte bir şekilde çarkımızı. Ayrıca kendi ağırlığımız yetmezmiş gibi çevremizde kim varsa onlarıda sırtlanıyorduk... 'Özgür'dük. 'Dimdik'tik. 'Güçlüydük'. Aşık olduğumuzda hissederek yaşıyorduk... Öyle kurallar, büyük beklentiler filan yoktu. Kimseye problem çıkarmıyorduk. Bütün gün, eşşşek gibi çalışıyor, sevgilimizin canı istedi diye de, işten çıktıktan sonra, gidip alelacele hazırlanıp, bizi evden almasına gerek bile bırakmadan, neredeyse ona gidiyorduk.
Onun yani sevgilimizin haberi bile olmuyordu çoğu zaman sorunlarımızdan. Para var-yok, regl ağrısı, sistik ilacı, cüzdanım çalındı gibi geceleri bizi uykusuz bırakan kıvranmalarımızdan. Birinin bize acıması en son istediğimiz, 'şey'di çünkü. Sonra bir bakıyorduk ki, hakikaten kimse bize 'Hiiç' acımıyordu. 'Ağlamayan çocuk ve meme' hesabı. Zamanla görevimiz haline dönüşüyordu. Artık dayanamayıp da, içimizdekileri birazcık dile getirecek olsak, 'Aman Tanrım!' : Sorunlu, kaprisli, feminist, tahammül edilmez, bunalımlı filan oluyorduk. Çaresiz sesimizi kesip yola devam ediyorduk, 'bu nedenle' terkedildiğimizde. Sonra bir duyuyorduk ki, o, salağın salağını bulmuş. Neyi var neyi yoksa sermiş yeni ve sorunsuz(!) sevgilisinin önüne.
Bir de bizden farklı durumda olan kadınlar vardı. Hani şu 'Zayıf!' olan kadınlar. Erkeklere bağımlı olanlar. Bir erkek olmadan var olamayanlar. Çalışmayan; 'anlamadığı'(!) faturalarla 'nereden yatırılmış' diye kesinlikle uğraşmayan. Torba taşıyamayacak kadar nazenin olduğu için alışverişe bile yalnız gitmeyen. Hep yorgun, başı ağrıyan. Kendini altın tepsiler içinde sunan. Lütfeden ve lütfettiği için de kredi kartı limitini sonuna kadar dayayan. Ama hep huysuzluk eden. Hiçbirşeyi beğenmeyen. Asla mutlu olmayan. Doymayan. Teşekkür etmeyen... Minnet, vicdan azabı duymayan. Kıskançlık krizleri geçirerek kocasının, sevgilisinin hayatını karartan. Boşanırken adamın çoraplarına kadar soyup alan. Doğurduğu çocuğa bakmaktan aciz olduğundan, illa ki bakıcılar tutturan. Bütün gün o cafe sizin, bu butik bizim, kuaför'dü, kıl'dı, sporcenter'dı, gezip duran. Akşamda eve gelir gelmez 'yemek yok canım, bu gece nereye yemeğe gidiyoruz?' diye soran. Annesinin bir tanesi, pamuklar içinde yaşamaya devam eden.vs.vs.
Bu nedenle çökmeyen, buruşmayan, yıpranmayan...
İşin ilginci daha DEĞERLİ olan...
VE GERİDE KALAN BİR KAÇ KADINDIK BİZ!....
(Mail kutuma gelen ve çok hoş bulduğum bu yazıyı sizlerle de paylaşmak istedim.)
Salı, Haziran 27, 2006
Hiç Denediniz mi?
Yani "BUGÜN TELEFON ETMEDİ..?" demeden, "ŞU AN NEREDE ACABA?" diye kendi kendinizi yemeden ,"YAŞ GÜNÜMÜ HATIRLAYACAK MI ACABA?" diye bir beklenti içine girmeden... Sevdiniz mi hiç? Onun, size ait olmadığını kabul edip, onu özgür yaşamı ile sevmeyi denediniz mi? Yanındaki arkadaşına aldırmamayı öğrenip ama aldırıyormuş gibi yapmadan, gerçekten aldırmadan, "BİTECEKSE BİTER, BUNU BEN DEĞİŞTİREMEM, TIPKI ONU DEĞİŞTİRMEYECEĞİM GİBİ" diye düşünüp. Onu yersiz kıskançlıklarla boğmaktan ve kendinizi yıpratmaktan vazgeçebildiniz mi hiç?
Sevgiye karışan "BEKLENTİ" denen illeti hemen silin aşkın ak sayfalarından... Göreceksiniz ki, o zaman aşk, başka bir güzel... O zaman sevgili, daha bir romantik... Göreceksiniz ki, o zaman sevmek ve sevilmenin damaklara da bıraktığı tat, yıllanmış şarap gibi, beklenti zehirine karışmadan bir başka döndürüyor insanın başını. Ben beklentisiz seviyorum... Onun nerede olduğunu merak etmiyorum... "BENİ BUGÜN NEDEN ARAMADI?" diye geçirmiyorum içimden, aramadığı zamanlarda. Geleceğe dair hayallerim de yok zaten... Ben, sevgiyi yaşıyorum... Onun yanımda olduğu anlar o kadar değerli, o kadar kıymetli ki... Gerçekleşmemiş ve gerçekleşmeyecek beklentilerle mahvetmiyoruz o anları?.. Hayalsiz, geleceksiz, beklentisiz ve anlık seviyoruz...
Deneyin... Beklentisiz, sevmeyi deneyin bir gün...
Beklentilerle boğduğunuz aşklarınıza acıyacaksınız...
Pazartesi, Haziran 26, 2006
Sevdim Seni
Yıllardır çektim hasretini,
Kimseler bilmedi seni .
İçimde besledim sevgini,
Hep sevdim, seveceğim seni !
Yağmur gibi akar gözyaşlarım.
Korkarım sana hiç erişemeyeceğim.
Hep hasretinle yaşayacağım.
Ölümüne sevdim seni !
Gül misâli kısadır ömür.
Bu sevda yaşatmaz beni, öldürür.
Eller mutlu...
Benim yüzüm hüzünlüdür
Yokluğunda dünyam karanlıktır.
Benim sevdamın sonu,
Kara topraktır!
Sevdim, sevdim seni be gülüm !
Pazar, Haziran 25, 2006
Bir Akşam Vakti
Ve; "kendimleyim, ama biraz da kendimde değilim" dersin kendine, içinden.
Cumartesi, Haziran 24, 2006
Kıyımızdaki Yaşam
Hayatlarımızı da işte o denizin kıyısındaki korkak gibi yaşayıp gidiyoruz. Boyumuzu aşacağını düşündüğümüz hiç bir şeye bulaşmamaya çalışıyoruz. Ezberletilmiş, rollerin ne olduğu belli hayatlar yaşıyoruz. Ve bu yüzden de kendi kıyılarımızdan uzaklaşamıyoruz. O kıyıları güvenli buluyoruz çünkü. Ve sonra da sıkılıyoruz tek düze bir hayat yaşadığımız için. Ayrıca uzakta kulaç atanlara bakıp iç geçiriyor ve kıskanıyoruz onları.
Pazar, Haziran 04, 2006
Bekleyiş
Cumartesi, Haziran 03, 2006
Dost
Dostluğun adı çıkarcılık olmuş bu zamanda. Birine güvenip te dost olmaya kalkışsan, ona tüm sevgini, samimiyetini versen, karşılığında seni kendi çıkarları doğrultusunda mutlaka kullanıyor. Ne güzeldi! eski dostluklar; komşuluk ilişkileri, insanların birbirinden çıkarı olmadan, sadece sevinçlerini ve üzüntülerini paylaşıp, hepsi bir yürek olurdu.
İşte benim özlemim, eskilerde kalan dostluklar. Ama biliyorum ki bunu asla bulamayacağım! Şu an dostum diyebileceğim, tek kişi bile yok. Çünkü bana göre dost; karşısındakinden hiç bir beklentisi olmadan, onun iyi veya kötü gününde yanında olmaktır. Onu karşılıksız sevmektir. Böyle bir dost bulabilseydim; asla bırakmazdım! YAŞANACAK TÜM GÜZEL SEVGİLER SİZİNLE OLSUN.
Pazartesi, Mayıs 29, 2006
Ekmek Arası Çorba
Pazar, Mayıs 28, 2006
Hayatın Renkleri
Her insanın mutlaka, hayatına renk katan, hayatı sevdiren birşeyler ya da birileri vardır. Yoksa insan karşılaştığı sıkıntıları nasıl atlatabilir? Nasıl hayata sıkı sıkı sarılabilir? Vazgeçilmezimiz olmasa bu hayata nasıl katlanılırdı? Birilerini veya birşeyleri sevmek ve sevilmek insanların tadacağı en büyük hazdır! Bazen acı verse bile, acısıyla dahi çok güzel bir duygudur. Biliyorum ki her insan bu duyguları yaşamıştır. İşte hayatın en önemli rengi, sevgidir bence! Bu bir insan olabilir, doğa olabilir, hayvan olabilir. Ama ne olursa olsun hissedilen şey tektir; yani SEVGİ...
Sevgimize sahip çıkalım, onu kaybetmemek uğruna, yapabileceğimizin en iyisini yapalım. Çünkü sevgi kaybedildiği zaman, hayatın rengi de kaybolur ki, yaşam anlamsızlaşır. Sevmek, sevilmek ve bu duygularla yaşamak, hayatın rengi, tadı, hatta tâ kendisidir.
HER ZAMAN SEVİN, SEVİLİN VE SEVGİNİZİ KAYBETMEMEK İÇİN MÜCADELE EDİN!